Yazmadıkça hırçınlaşıyor insan... Başkalaşıyor, yabanlaşıyor kendine bile... Yalnızlaşıyor, azalıyor, tükeniyor yazmadıkça...
Sana yazmayalı, seni yazmayalı uzun zaman oldu... Bir yanını unutmak gibi bir ihanet...
Tatlı bir sızı uyandı sana yazmaya koyulduğumda bir köşemde, ellerim karıncalandı, kelimelerim sokuldu parmaklarımın ucuna... Yüzümde hafif bir tebessüm...
Uzun zaman oldu sana yazmayalı...
Seni yazmayalı uzun zaman...
Bu akşam ikram ettiğin adaçayını yudumlarken bir kaç metre ötende, düşündüğüm düşlere galip gelip seni yazdıran sana atfettiğim düşüncelerimi hissedip az sonra kapıdan içeri gireceksin; muhtemelen gülümseyerek...
Enteresan...
Seni yazmak rahatlatıyor beni...
Sana yazmak geçici yüklerimden arındırıyor adeta bedenimi, yüreğimi...
Sana seni yazıyorum diyorum ama, aslında ben hep seni yazdım ne yazdımsa...
Sitemse de, küfürse de, iltifat ya da hakaretse de...
Yazdığım sen oluyorsun hep, yazdığım sen oluyor...
Yazdıkça doluyorum, doldukça yazıyorum sana...
Dediğin gibi; sen iyi geliyorsun bana, çözümsüzlüğüm de sensin oysa, çözümüm de...
Sana kızıyor, sana kırılıyor ama sende tamir oluyor, sende tatmin oluyorum... Sende eriyorum bana... Sende eriyorum sona...
Sana yazmayı özlemişim meğer...
Seni yazmayı da!
|