Sana bugün anlatacaklarım kesinlikle bir masaldan ibarettir...
O yüzden bu masaldaki olay, kişi ve davranışlara takılıp moralini bozma sakın...
Masal bu ya... Bir varmış bir yokmuş... Yeryüzünde tüm dünya milletlerinin gözü olan bir coğrafyada cennet gibi bir ülke varmış... İstiklalini ve istikbalini mucize sayılabilecek bir kurtuluş mücadelesi ile elde ederek cümle cihana varlığını ve bağımsızlığını kabul ettiren bir millet varmış... O milletin karayağız yiğitleri, erkekten erkek yiğit anaları ve adaletli idarecileri varmış... Yoksulu kanaatkar, zengini cömert, düşenin dostu bu millet uzun yıllar sürmesede ağızlarının tadı bozulmadan yaşayıp giderlermiş...
Gel zaman git zaman bu millet ecnebi milletlere öteden beri duyduğu hayranlıkla zamanla tarihini ve geldiği yeri unutup bir zamanlar istiklal ve istikbalini tehdit eden toplumların bir parçası olmaya karar vermiş...
O toplulukta onların inançları geçer akçe olmadığı için sırf onlara yaranmak için önce inanca dair revizyonlar yapmışlar... Öyle ki memleketteki cümle ulema ve akıllı adamlar bu topluluğun rüyasıyla yitirilmekte olan ve bu millete bu toprakları vatan yapan inancın ne uğruna kurban edildiğini düşünemeyecek kadar aptallaşmış durumdaymışlar... İdarecilerinden aydınlarına koca memleket uzun yıllar bu rüya ile yatıp kalkar olmuşlar...
Önce mertlik bozulmuş... Sonra dostluklar yerini karşılıklı çıkar ilişkilerine bırakmış... Her yandan pis kokular yükselmekte; rüşvet, zimmet, dolandırıcılık, tecavüz gibi suçlar neredeyse hatırısayılırlığın tescili anlamına gelir olmuş... Balığın baştan koktuğunu farkedemeyen millet aslında topyekun bu topluluğu istemiyor ve bazı kesimlerce bu olay şiddetle eleştiriliyormuş ancak kandırılmış ve inandırılmış halk ısrarla o hayalin ardınca gidiyormuş...
O topluluk "gak" dese yasa çıkıyor "guk" dese zam yapılıyormuş... Koca memleket bir avuç gözünü hırs bürümüş mutlu azınlığın oyuncağı durumuna düşmüş durumdaymış... Derken bu topluluğun hatırısayılır bir üyesi birgün aslında topluluklarının o milleti kabul edemeyeceğini açık açık söylemiş olmasına rağmen hala ısrarla topluluğa giriciler güruhu bu sözü bile bazı değişiklikler yapmaya dair bir emir telakki ederek bir niyet mektubu sunmuşlar...
Asla tarih boyunca hiçbir medeniyet ya da gücün sömürgesi olmayan bu millet adım adım gizli sömürgeleşmeye gittiğinin farkında değilmiş...
Uğruna mücadele ederek kazandıkları toprakları savaşlarla bu milletin elinden alamayacağını bilen diğer devletlerin bir oyunu olan bu topluluk yalanı yıllarca devam etmiş...
Bir sabah bu millet uyandığında bir de ne görsün...
Ülkede darbe olmuş...
Masal bu ya...
Darbeyi bu ülkeyi yedidüvelin elinden alan ve bu millete asaletin dünyada sonradan olunamayacağını öğreten kurtarıcısı ve silah arkadaşları yapmış... Mavi gözlü, altın sarısı saçlı bu dev adam önce yöneticileri ve tebasını sürmüş vatandan... Sonra millete bir sesleniş konuşması yapmış... Bütün bir millet tıpkı milli mücadele yıllarında olduğu gibi bir arada ve aynı hedefe bakıyormuş: Kurtarıcısına...
Her masalda gökten üç elma düşer... Sonra birileri muradına erer birileri de çıkar kerevetine...
O millet muradına ermiş mi bilinmiyor ama bildiğim tekşey var...
O kurtarıcı aslında o milletin yüreğindeki inançmış... Ve darbe de gerçekten bu milletin evlatlarının iktidarıymış...
O milletin kafasına da üç elma düşmüş: Biri o milletin aymazlığına, ikincisi istiklal ve istikballerini yitirmek bahasına gördükleri rüyayı bu millete kurtuluş olarak sunan üç beş menfaatpereste inanan aydınlara... Üçüncüsü mü? O da bu masala okuyarak iştirak eden sana...