VAN, DAM ve ADAM!...

Başlığa baktınız ve yanıldınız... Aktör değil bahsettiğim... Daha geçtiğimiz haftalarda yerle bir olan insanlık, doğal afet diye kenara çıktığımız, ağıtlar düzüp, bağış kampanyaları düzenlediğimiz VAN sendromudur bahsettiğim... Evet, sendrom diyorum çünkü, devletten bireye bir dizi ihmal, doğa ananın ikazıyla bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne seriliverdi.

 

Van güzel bir ilimiz... İnsanıyla, doğasıyla, zenginlikleriyle... Van, gölündeki canavar tevatüründen sonra ilk defa bu kadar uzun süredir gündem aldı medyada... İnsanlığın çöküşüyle, vicdanın dökülüşüyle, acının gözyaşının ülkenin aydınlığına kara bulut gibi çöküşüyle...

 

Belki Vanlı kardeşlerimiz bu benzetmeye kızacaklar ama teşbihte hata olmaz; bir insan hayvanlarını bağlayacağı damı yaparken bile daha fazla özen gösterir... Ama gelin görün ki; insanlara konut diye satılan binalar kağıt evler gibiymiş... Demirler standartların oldukça altında, kum ve diğer malzeme de aynı... Neden yapılır bu?

 

Anadolu'da evlere bir çok yörede dam denir... Başını sokacak damı olsun isteyen emekçinin, işçinin, garip gurebanın canına kasteden de kendi hemşerisi olunca insanın... Denecek söz kalmıyor vesselam...

 

Bayrama Van, damsız giriyor... Yürekler acılı, yaralar derin...

 

Ülkede bu felaketten bile nemalananlar, yağmacılar, yüzsüzler var... Giden yardım konvoylarını soyacak kadar alçalanlar var... Yine oradan...

 

Van bir depremle sallandı... Hayır sallanan Van ve damlar değildi; insanlık sallandı Van'da... İnsanımıza ve insanlığımızıa verilen değer gün gibi ortaya çıkıverdi... Yine devlet yaralar sarılacak dedi, yine üç beş müteahhit suçlandı, yeni damlar yapılacak, yaralar savuşturulacak... Sonra...

 

Sonra evli evine köylü köyüne...

 

Van damlarıyla başbaşa, acılarıyla, öfkesiyle...

 

Ne zamana kadar?

 

Bir daha ki seçime kadar!

 

O zaman ne mi olacak?

 

O zamana kadar kim öle kim kala!

 

Ben inşaat sektöründeki karmaşıklığın temel olduğu bu yapısal sorunların önüne klasik bir örnekleme ile eğitimle geçilebileceğine inananlardanım ama, inanın bize has bir uygulama olan "diploma kiralama" modeli ile bunun da yolunu bulacaklarından emin olduğum için hiç bir çözümün azıcık insan olma ediniminden daha keskin bir öneri olamayacağını düşünenlerdenim.

 

Hasta olunca berbere, başı ağrıyınca dişçiye, midesi ağrıyınca nalbura gitmeyen millet; hayatının önemli bir kısmını geçireceği evi edinirken yapanın kimliği ile ilgili araştırmayı neden hala yapmaz anlayabilmiş değilim... Koskoca Ağaoğlu bile itiraf ediyor; "Ben de çürük bi,na yaptım..." Bu bir ihbar değil midir... Devlet neden bu ihbarı değerlendirip cezasını kesmiyor... Ürettiği yapı stoku bakımından TOKİ kadar ev yapmış adam söylüyor bunu... Gerisini siz düşünün...

 

Demek ki mesele dam değil adammış!